Kerkük’ün Haşdi Şabi destekli Irak Ordusu tarafından geri alınma süreci Türkiye’de farklı tepkilerle karşılandı. Sevindirici olan, kamuoyunun ağırlıklı olarak, aksi yönlendirmeye karşın Barzani-Peşmerge karşıtı tutum sergilemesi oldu. On altı yıllık yoğun propaganda ve algı çalışmalarına karşın Türk’ün olaylara mezhepsel açıdan yaklaşmayı reddinin net göstergesidir bu…

On altı yıllık algı çalışması derken altı boş bir iddiada bulunmuyorum. Arşivler ortadadır. İktidar yanlısı gazetecilerden vekillere, sosyal medya trollerinden Cumhurbaşkanı danışmanlarına kadar her çevreden bu algı çalışması yapıldı. Türkmenlerin İran güdümünde olduğu, Barzani’nin ise Türkiye’nin dostu olduğu sıkça dile getirildi. Kendi bakış açılarını tüm topluma dayatmaya, o istikamette tavra itmeye çalıştılar ama sonuç hüsran oldu. Kendileri Türk’ün taleplerine boyun eğmek durumunda kaldılar. Gerçi bunda değişen konjonktürün etkisi de çok büyük, bunu inkar edemeyiz.

Peki bunca propaganda aracını kullanarak sevdirmeye çalıştıkları Barzani ve “Kürdistan” neden Türk toplumunda karşılık bulmadı? Başlıca nedeninin, Türk devriminden bu yana çelik ağlarla örülen Türk ulus bilincinin doğal refleksi olduğu fikrindeyim. Bunun yanında Barzani’nin atalarından miras alıp bugün de sürdürdüğü “Büyük Kürdistan” hayalinin Türkiye’de net bir şekilde görüldüğü gerçeğini de ekleyebiliriz. Türkiye’nin 22 şehrini kendi sınırları dahilinde göstermekte ısrar eden, her ihtilaflı meselede Diyarbakır’ı tehdit unsuru gibi kullanan birinin “Dost” olarak topluma kabul ettirilmeye çalışılması zaten abesle iştigaldi.

Kerkük referandumuyla birlikte artık gizli ajandası açığa çıkan Barzani’yi parlatmanın mümkün olmayacağını gören AKP geç de olsa bu ısrarından vazgeçmiş gibi duruyor. Daha net adımların atılmasına dair beklentilerimiz elbette var ama çok ince hesapların yapıldığı bu süreçte aceleci davranmamak gerektiği kanaatindeyim.

Gelgelelim mezhepçi yaklaşımlara.

Peşmergenin Kerkük’ten kaçmasıyla birlikte kürtçü çevrelerle birlikte en fazla ses yükseltenler, durumdan en çok rahatsız olanlar mezhepçiler oldu. Suriye iç savaşında izledikleri hatalı siyasetle Türkiye’ye onarılması güç zararlar veren mezhepçi güruh; Kerkük özelinde de aynı siyasetin yürütülmesini, Türkiye’ye ödeyemeyeceği yeni ve daha kabarık faturaların kesilmesini arzuluyor olmalılar. Rahatsızlıklarını “Haşdi Şabi’nin Kerkük’e girmesine sevinen Türk değildir!” e kadar vardırdılar. Ne var ki Türkleri inançları üzerinden ayıranların Türklük üzerine laf etmeleri eşyanın tabiatına aykırıdır. Türklüğü, Türkçülüğü bize bırakın, siz bildiğiniz istikamette devam edin.

Türkçülük demişken…

Reis-i Cumhurumuz buyurdular ki “Türkçülük bölücülüktür!” Eksik olmasınlar, bir bölücü olmadığımız kalmıştı, zat-ı şahaneleri bize bunu da layık gördüler, minnettarız kendilerine. Yalnız zat-ı şahanelerine gururla her yere taşıdıkları “Cumhurbaşkanlığı Forsu”nu hatırlatmak isterim. Her bir yıldız bir Türk Devleti’ni temsil etmektedir. Bu devletleri arasında “Putperest” olan da var “affedersiniz Yahudi” olan da. Devletlerin o forsta yer bulmuş olmaları, tamamıyla Türklükleriyle alakalı. Yani bildiğiniz Türkçülük!

Türkçülük, zat-ı şahanelerinin tarif ettiği gibi bölücülük değildir. Aksine birleştiricidir. Tüm Türk Devletlerinin sosyal ve kültürel açıdan birleşmesi ülküsüne sahiptir. Türk’ü ileriye götürmek, “Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak” hedefindedir. Bunun yegane yolunun da ulusal bilince ve tam bağımsızlığa sahip çıkmaktan geçtiğini de bilmektedir.

Zat-ı şahaneleri Barzani sempatizanı baş danışmanlarının önüne koydukları metinleri okumaktansa bu meseleler üzerine biraz düşünmeleri isabet olacaktır.

Atsız’ın dediği gibi: “Siyasi, içtimai mezhebimiz Türkçülüktür.”