-EROS’UN OKLARI-

14 Şubat Sevgililer günü aklımıza gelince, Şubat sayısında aşk üzerine bir yazıyla yer almamız gerektiğine karar verdik. Her konuya olduğu gibi aşka da mitolojiden bir pencere açmanın en doğrusu olduğunu düşündük. Bu bağlamda aşk, mitolojide nasıl işlenmiş?  Mitlerde verilen mesajla bugünkü aşklar arasında bir bağlantı kurulabilir mi?  Bunları dilimiz döndüğünce anlatalım istedik.

Alan Watts “Âşık olmak, yıldırım çarpması gibi bir şey; o yüzden de mistik hayallere benzetirim.” Diyor ve ekliyor “İnsanların aşka nasıl kapıldıklarını bilmiyoruz, neyin bu duruma sebep olduğu da hâlâ tam olarak açıklanmış değil.”  İşte bu sebepsizlik ve âniden vurulma metaforu bizi doğrudan Eros’a ve onun aşk zehrine bulanmış oklarına götürüyor.

Arkaik insan, bu sebepsizliği aşk tanrıçasına bağlamış; onun yayından çıkan oklar neticesinde, yaralanan kimsenin karşısına ilk çıkan kişiye âşık olduğuna inanmıştır.  Bu düşüncenin, günümüzde dahi net olarak sebebi çözülemeyen bu duyguyu izah etmek için gayet uygun olduğunu kabul etmeliyiz.  Biz de bu yazımızın odağına, elinde yayı ve okuyla yaramaz bir çocuk edasıyla göklerde gezinen Eros’u (Cupid) koyacağız.

Ebeveynlerini bilmek, aşkın kişileştirilmiş karşılığı olan Eros’u, dolayısıyla da aşkı anlamayı kolaylaştıracaktır.  Babası Ares, annesi ise Aphrodite’dir.  Birisi savaşın, kaba gücün, nefretin, hırsın simgesiyken diğeri; güzelliğin, şehvetin, arzunun ve tutkunun simgesidir.  Birbirine zıt ve aynı zamanda birbirini tamamlayan bu duyguların ürünü olan aşka da mitolojide Ares ve Aphrodite’den daha uygun ebeveynler bulunamazdı.  Aşkı yaşayanların ruh hallerinde arzu ve nefretin sık sık kendisini göstermesini de bu ebeveynlere bağlayabiliriz.  Başta da belirttiğimiz gibi bizim, her konuya mitolojik bir pencere açmak gibi bir misyonumuz var…

Peki önüne geleni birbirine âşık eden Eros, hiç âşık olmadı mı?  Cevap: Evet, o da âşık oldu.  O zaman ne duruyoruz?  Eros’un kendi ayağına sıktığı okun hikayesini anlatalım.

*             *              *              *                *              *

 

Uzak diyarların birinde bir kralın üç kızı vardı. Kızların en küçüğünün adı Psykhe’ydi. En güzelleri de yine oydu. Ablaları yaşları geldiğinde birer birer evlenirken, Psykhe’nin bir türlü talibi çıkmıyordu.  Bunun en önemli sebebi o güzelliğin kendilerine lanet getireceği inancıydı.

Onun güzelliğini kıskananlar arasında Aphrodite de vardı.  Sürekli olarak insanların Psykhe’nin güzelliği üzerine konuşmalarından iyice rahatsız olan Aphrodite, oğlu Eros’u (Cupid) çağırdı ve ona Psykhe’yi dağlarda, mağaralarda yaşayan iğrenç varlıklardan birine aşık etmesini söyledi. Eros, annesinin isteğini yerine getireceğini söyleyerek o krallığa doğru yola çıktı.

Psykhe’nin babası, kızının geleceği konusunda yaşadığı endişeyi gidermek üzere Apollon tapınağındaydı. Bu tapınağın rahiplerinin kehanetleri çok güçlüydü.  Onlar kızının gelecei konusunda nasıl bir yol izlemesi için kendisine yol gösterebilirdi.

Kahinler ritüellerini yaptılar, tanrılara adaklarını sundular ve kralın karşısına çıktılar. “Sevgili kralımız, kızınızı güzelce giydirip Mykale (Dilek) Dağı’na götürmelisiniz.  Kocası onu oradan gelip alacak.” Diyerek krala salık verdiler.  Kral kızının kanatlı canavarlara eş olacağını düşünerek üzüldü ama yapacak bir şey yoktu. Kâhinler böyle buyurmuştu.

Kral düğün alayı kurup kızını Mykale Dağı’na götürdü, sarılıp vedalaştı ve onu orada yalnızlığa terk etti.  Kalabalık geri dönünce yalnız kalan Psykhe’nin içini tarifsiz korkular kapladı.  Kendisini alıp götürecek olanın bir canavar olacağını, babasının döktüğü gözyaşlarından anlamıştı.  Çaresiz akıbetini beklemeye başladı.

Nice zaman sonra batı rüzgarlarının getirdiği bir bulut Psykhe’yi alıp götürdü. Psykhe, bulut kendisini sardığı an bayılmış, kendini kaybetmişti.  Gözlerini açtığında kendisini muhteşem bir sarayda buldu.  Bu güzel yerde yalnızdı Psykhe. Akşam olduğunda o yatağa uzandığında kocası gelip koynuna girdi ve sabaha dek onu mutlu etti.  Sabah uyandığında kocasını yanında bulamadı.  Bu durum her gün tekrarlayıp durdu.  Psykhe nihayetinde kocasına yüzünü görmek istediğini söyledi.  Kocası ise bu şekilde mutlu olduklarını, mutluluklarının sürmesi için tek şartının yüzünü görmeden, hayatlarına bu şakilde devam etmeleri olduğunu söyledi.  Psykhe her ne kadar üzülse de kocasının bu isteğine saygı gösterdi ve kabul etti.  Aylar bu şekilde akıp gitti.

Nihayetinde Psykhe hamile kaldı.  Hamileliği ilerlemişti ki kocasına ailesini ziyaret etmek; onlara hem hayatta olduğunu hem de yakın zamanda anne olacağını müjdelemek istediğini söyledi.  Kocası, onun bu isteğini olumlu karşıladı.  Ne var ki kendilerinden daha güzel olan kız kardeşlerini görmek kıskanç ablalarını pek mutlu etmemişti.  Hele ki Psykhe’nin kocasına duyduğu aşk onları öfkelendirmişti.  Bu mutluluğunu bozmanın yolunu hemen buluverdiler. Kocasının şartının büyük bir saçmalık olduğunu söylediler.  Onun bir canavar olması halinde doğacak çocuğunun da canavar olacağını, o yüzden ne yapıp edip çocuk doğmadan kocasının yüzünü görmesi gerektiğine onun inandırdılar. Ona bir de yağ lambası verdiler.

Kocası her zamanki gibi Psykhe’nin kollarında güvenle uyurken, o yataktan sessizce kalktı ve hazırladığı lambayı alıp geri döndü.  Lambayı usulca kocasının yüzüne yaklaştırdı. Tam o sırada lambadan sızan kızgın yağ kocasının üzerine döküldü ve acıyla uykusundan uyandı.  Psyke şaşkınlık içindeydi.  Karşısında bir canavar beklerken aşk tanrısı Eros’u bulmuştu.  Eros ise ihanete uğramış olmanın hayal kırıklığıyla hızla oradan ayrıldı.

Erosla birlikte tüm güzellikler de Psykhe’yi terk etmiş oldu.  Bir kuru toprağın üzerinde yapayalnız kaldı. Nihayetinde Psykhe, Aphrodite’ten yardım istedi. Aphrodite, en başından beri sevmediği ölümlünün kendisine muhtaç olmasından memnundu.  Ona bir düzine şart koştu ve ancak onları yerine getirirse yardım edeceğini söyledi.  Psykhe, tanrıçanın kendisinden istediği her şeyi yerine getirdi. Aphrodite’nin son isteği Phersephone’un, içinde gençlik iksiri olan şişesini kendisine getirmesiydi.  Psykhe bu şartı da yerine getirmek üzere olağanüstü bir çaba sarf edip şişeyi ele geçirmeyi başardı. Ne var ki Aphrodite’ye vermeden önce merakına yenik düşerek şişeyi açtı.  Şişede ölüm uykusu vardı ve Psykhe ölüm uykusuna daldı.

Eros, durumdan haberdar olunca uğradığı ihaneti unutup sevdiği kadını kurtarmak için harekete geçti.  Fakat ne yaptıysa onu uyandırmayı başaramadı.  Son çare olarak Psykhe’yi alıp Zeus ve Aphrodite’ye götürdü ve onlardan yardım istedi. Oğlunun bu denli üzgün olduğunu gören Aphrodite’nin kalbi yumuşadı, Zeus’un yardım etmesine razı oldu.  Tanrı, nefesini üfledi ve güzeller güzeli Psykhe’yi uyandırdı. Pskhe (Ruh) ve Eros (Aşk) sonsuza dek birlikte yaşadılar. Gebe olan Psykhe,  Hedone (Mutluluk) adında bir kız çocuğu dünyaya getirdi.


*             *              *              *                *              *

Psykhe miti, Yunan mitolojisinin en güzel hikâyelerinden biridir.  Yalnız bu miti okurken, iki kişi arasındaki aşktan ziyade iki olguya odaklanmak daha doğru olur.  Çünkü Eros (Cupid) aşkın, Psykhe ise ruhun kişileştirilmiş halleridir.  Eros’un bir bulut suretinde gelip Psykhe’yi alması, aşkın beklenmedik anda karşımıza çıkmasının betimlenmesinden ibarettir.  Aşk, ruhun ayaklarını yerden keser ve ona daha önce yaşamadığı mutluluğu yaşatır.  Tek beklentisi de sadakattir.  Ne zaman ki ruh başkalarının sözüne kanar, sadakatinden ödün verir; işte o an aşkını kaybetme tehlikesiyle yüzleşir ruh…

Ruhun aşkı kaybettikten sonra yaşadığı perişanlık ve akabinde ona kavuşmak için her zorluğa göğüs germesi de yine aşkın insan üzerindeki etkilerinin betimlenmesidir.  Bizce bu mitteki en güzel metafor ise Aşk ve Ruh’un birleşmesinden doğan çocuğun adının Hedone, yani mutluluk/haz/keyif olmasıdır.  Çünkü aşkı bulan bir ruh mutluluğa ve hazza kavuşmuş olur.

“Mitoloji nedir?” diye sorulduğunda “Mitoloji, arkaik toplumların hayatı ve dünyayı anlama ve anlamlandırma çabalarıdır” diye kısa bir açıklama yaparız.  Aşk da hayatın bir parçası olduğuna göre mitlerde, aşkı anlamlandırma çalışmalarını görmemiz de kaçınılmazdır.  Aşkı işleyen onlarca mit içinden bu hikâyeyi seçmemizdeki en önemli nedense, daha kapsayıcı ögeler içermesi ve aşkın özüne dair birçok sembolü de içinde barındırmasıdır.  Umuyoruz hikâye de mitolojinin aşkı izah çabası da hoşunuza gitmiştir.

Eros’un oku sırtınızdan eksik olmasın diyoruz sevgili okur.

Sevgililer gününüz kutlu olsun…

Mahir ŞANLI