Pontos ve çevresi halkından oluşup Birleşik Devletler’de, İsviçre’de, İngiltere’de, Yunanistan’da, Mısır’da ve diğer memleketlerin çeşitli bölgelerinde oturan ve işlerin düzenlenmesine yetkili temsilcilerin katılmasıyla Marsilya’da birleşen kongre bu bölgenin Ruslar tarafından boşaltıldıktan sonra tekrar Türk hakimiyeti altına girmeyeceğinden dolayı Rus sınırından Sinop’a kadar bir cumhuriyet kurulmasını arzu ve bunun için de şiddetli olarak müdahalenizi rica ve peşin olarak teşekkürlerini takdim ederler.”

Pontosçuluğun özeti yukarıda alıntı yaptığım metindir desek yanlış olmaz sanırım. 1918 yılında Marsilya’da toplanan Pontos Kongresi tarafından, Sovyetler Birliği Dışişleri Komiseri Troçki’ye gönderilen telgraftan alıntı bu metin. Beklenti çok açık: Sovyet ordusunun Artvin’den girip Sinop’a kadar ilerlemesi… Sonra zapt ettiği bu yerleri, Pontos Cumhuriyeti adı altında, Türk’ten arındırılmış bir şekilde, Rumlara teslim etmesi…

Pontus meselesi nereden mi çıktı?

Karadeniz’de kendine alan açmaya çalışan PKK’nın, bu amaca yönelik faaliyetlerine son yıllarda hız verdiğine şahit oluyoruz. Geçen hafta Maçka’da gerçekleştirdikleri hain saldırı bu faaliyetlere eklenen en son halka oldu. PKK’nın bölgede tutunabilmesi için bizzat orada yaşayanlardan destek görmeye ihtiyacı var. Bu konuda da PKK ile işbirliğine yakın tek yapı kendisini “Pontosçu” olarak tanımlayan; etnik nefret temeline dayalı siyaset yapan Türk düşmanlarıdır.

Kendisini “Devrimci” olarak sunan bir grubun yanı sıra; kültür ve spor faaliyetleri arkasına saklanıp Pontusçuluk propagandası yapan sinsi bir takım kişilerin olduğunu da gözlemliyoruz. Bir Türkçü olarak elbette ki gördüğüm tehlike karşısında doğruları söylemeyi kendime vazife biliyorum. Bizim uzaktan gördüklerimizi Türk devletinin bekası için çalışanlar da görüyorlardır, göreceklerdir…

Yukarıda alıntı yaptığım telgraf 100 yaşında olabilir ancak günümüzde de Pontusçular farklı düşünmüyorlar. Yayın organlarında, sözlerinde, pankartlarında, eylemlerinde; Türk düşmanlıklarına ve Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde hak iddialarına devam ediyorlar.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’yle birlikte; 19 Mayıs’ı “Pontos Soykırımı” olarak anan bu güruh, Atatürk’ü de soykırımın planlayıcısı ve uygulayıcısı olarak görüyor. Bu “soykırım” sonucunda 353,000 Rumun öldürüldüğünü iddia ederek Ermenilere adeta rakip oluyorlar. Sözcüleri, aynı zamanda Pontusçuluk propagandası amacıyla basılan iki kitaptan birinin yazarı olan şahıs “Özgür Politika” isimli PKK bülteninde de zaman zaman kendisine yer buluyor. “Düşmanımın düşmanı” mantığı tam gaz ilerliyor…

Özgür Politika’da çıkan makalelerine bir kaç göz atarsak durum daha da netleşecetir:

“Rum olmak, Ermeni olmak, Kürt olmak, aşağılayıcı bir durum gibi hissettirilmeye çalışılır, küfür sayılır. Pontos’ta on yıllardır hem emekçilerin bir araya gelmesini engellemek, direnişleri, grevleri etkisiz hale getirmek, hem de değişik uluslardan (başta Kürt halkına karşı olmak üzere), dinlerden ve mezheplerden halkları birbirine düşman etmek amaçlı, kimi zaman linç saldırılarıyla, kimi zaman silahlı suikastlarla hayata geçirilmeye çalışılan ırkçı, şoven politikalar hep gündemdedir.”

“Devletin Kürtlere yönelik baskı ve imha politikalarına, sokaklarda, Trabzonspor tribünlerinde en ateşli destek neden Trabzon’dan, Samsun’dan, Giresun’dan geliyordu?”

“Ama aradan geçen, neredeyse yüzyıla rağmen, hala ordalar işte soykırımı mağdurları, mübadele sürgünleri, asimilasyon kurbanı Rumlar. Artık resmi tarihin yalanlarına inanmıyorlar, gerçekleri öğreniyor, sorular soruyorlar… Kimliklerini arıyorlar…

“Samsun’dan, Ordu’dan, Gümüşhane’den şu an müslüman olan Rumlar, sürgüne yollanmış akrabalarını buluyorlar. Anadillerini, Romeyika (Pontos Rumcası) araştırıyor, geliştirmeye çalışıyorlar.”

Oysa bir devrimcinin görevi kimliğini, kültürünü özgürce yaşamak isteyenin mücadelesine sırt dönüp onu karşı devrimci odaklara mahkum bırakmak değil, bu mücadele dinamiğini devrim mücadelesinin parçası yapmaya gayret etmektir. Ezilen, yok sayılan, var olma mücadelesi veren kimliklerin yanında olmaktır.”

 (Tamer Çilingir – 5 Temmuz 2017)

Bu yazının yayınlanmasından önce; 20 Mayıs’ta, Stutgart’ta yürüyüş yapan Pontusçular, bir ucunda Atatürk’ün, diğer ucunda Erdoğan’ın fotoğrafı basılmış, “Soykırımlar sürüyor” pankartını taşıdılar. Bu pankartta Erdoğan’ı kullanmalarının sebebi; “Açılım”ın sona ermesinden itibaren Erdoğan’ın inisiyatifiyle, PKK’ya yönelik başlayan operasyonlara “soykırım” tanımlaması yapmaları. Bu şekilde Pontus-Kürt bağı kurmaya çalışıyorlar. Muhtemelen bu çabalarıyla PKK’nın gölgesine sığınabilmeyi amaçlıyorlar. Keza yurtdışında faaliyet yürütmeye çalışan bir çok illegal örgüt de onlardan önce aynı yolu takip etti.

Yurtdışında gerek maddi, gerek lojistik, gerekse de propaganda faaliyetleri açısından PKK çok büyük imkanlara sahip. O yüzden bu imkanlardan kısmi de olsa faydalanmak isteyen örgütler kendilerini PKK’nın kollarına bırakıyorlar. Pontusçular gibi çapı hayli küçük bir yapı için gayet mantıklı bir hamle…

PKK’nın da bu yakınlaşmaya sıcak durduğunu yayın organlarında onlara yer vermesinden, binalarını onlara açmasından anlayabiliyoruz. İşte bu noktada Maçka saldırısını tekrar hatırlamak durumundayız. Bugün lojistik destek bulamadığı için Karadeniz dağlarına yerleşemeyen PKK, yarın bu yakınlaşmayı kullanmak isteyecektir.

Ve bugün “Müzik yapıyoruz, kendi dilimizle şarkılar söylüyoruz.” Romantizminin ardına sığınan, ama Pontus bayrağı altında şarkı söylemekten de gocunmayan “sanatçılar” eliyle, kullanışlı aptalların yaratılması uzak bir ihtimal değildir. Zamanında önlem alınmalı, bu sinsi emellere mutlaka bir set çekilmelidir.

Türkçülüğün “Bölücü faaliyet” olarak nitelendirildiği idari kararları gördük. Bu kararlar neticesinde hayalleri çalınan gençlerin gözyaşlarına şahit olduk. Bu bağlamda Pontusçuluğu bir kültürel zenginlik, mozaiğimizin bir parçası olarak kimse sunmaya kalkmasın. Belediyeler eliyle Pontusçuluğu aşikar sanatçı bozmalarının palazlandırılmasına son verilsin.

Karadeniz’de, Eren’in acısı tekrarlanmasın, PKK yeni saldırılara imza atmasın isteniyorsa, Pontusçuluğa geçit verilmemelidir…

Mahir Şanlı