Önceki gün eski AKP MKYK üyesi Ayhan Oğan, daha önce farklı isimlerce de dolaylı ya da doğrudan dile getirilen, “Yeni Devlet” tabirini canlı yayında kullandı. “Kurbağa testi” misali, kaynar suyu aniden hisseden kamuoyunda, bu söz sert tepki gördü. Önce Bahçeli’de, ardından da AKP ve Yıldırım’dan açıklamalar geldi. Kamuoyu bir nebze olsun yatıştı…

Bahçeli: “İnanıyorum ki Cumhurbaşkanı da rahatsızdır.”
AKP: “Provokatif söylemlere değil 15 yıllık icraatlerimize bakılmalıdır.”
Yıldırım: “Kimin ne söylediğinin önemi yok.”
Erdoğan: “Bizim devletimiz TC Devletidir, gerisi laf-ı güzaftır.”

Ayhan Ogan’ın meczupluğu su götürmez bir gerçektir. Kimileri Ogan’ın bu sözlerini tartışmayı, geçen yazımda belirttiğim “Enerji kaybı” olarak görebilirler. Ki bunu sadece Ogan söylemiş olsa ben de katılabilirdim. Ama bu düşünce yalnız Ogan’a ait bir düşünce değil, AKP cenahının geneli Erdoğan’ı bir sistemi yıkıp, yeni bir sistemi inşa eden lider olarak görüyorlar. Bu konuda kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse:

Aziz Babuşçu (İst MV) : “AK Parti ile hepimiz Türk olmaktan kurtulduk.”
Adnan Tanrıverd(CB B.Danşmanı) : “Yeni sistemde eyalet sistemi tercih edilmeli, eğitim anadilde olmalı, Türkçe ikinci dil olarak öğretilmeli.”
Mehmet Uçum (CB Danışmanı) : “Halkımız gümbür gümbür devrim yapıyor, kendi devletini kuruyor.”
Şükrü Karatepe (CB B.Danışmanı) : “Anayasa değişikliği sonrası önce tek başlılık sağlanmalı, sonra Çin modeline (eyalet/özerklik) geçilmelidir.”
Yasin Aktay (AKP MKYK üyesi) : “Türk bir sentezin ismidir, gerçekte Türk diye bir ırk yok!”
Mehmet Metiner (AKP Vekili) : “Son kale olan Anayasayı da paramparça edeceğiz.”
İhsan Şener (AKP Vekili) : “Kurtuluş Savaşı olmadı, şehitlikler rejim tarafında temsili olarak dikildi.”

Bu tarz açıklamalardan onlarcasına kısa bir araştırmayla ulaşmanız mümkün. Maraş Dondurmacısı kılıklı sözde tarihçinin tezgahından geçen güruhun; Türklüğe, tarihe, cumhuriyete, devlete bakışı bu. Her sözlerinde cumhuriyet değerleriyle yaşadıkları çatışmayı, her hareketlerinde rövanşist öfkeyi görmek mümkün.

Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan “18 Mart’ı yaşamadık okuyoruz ama 15 Temmuz’u yaşadık. Dolayısıyla bu bizim için daha değerli.” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı anlamak da gerçekten güç. Bir milleti millet yapan etkenlerden biridir “kederde ve sevinçte ortaklık.” Milli Birlik sözünü dilinden düşürmeyen bir Cumhurbaşkanı bu cümleyi neden kurar? Cevabı başka yerde aramayın, cevap Oğan’ın hezeyanında saklı.

Düşmanına benzemek” tabirini duymuşsunuzdur. Kişi veya grup düşmanı olduğu olguyla savaşırken, zamanla onu taklit etmeye başlar. İşte “Düşmanına benzemek” tabiri bu durumu tanımlamakta kullanılır. Bu durumun doğruluğunu görmek için cumhuriyet düşmanlarına bakmak yeterli olacaktır. Gerek kürtçüler gerek siyasal islamcılar düşmanı oldukları Türk Devrimi’ni ve onun karakterlerini taklit etmektedirler. Ama hepimiz zamanla başarısız birer imitasyon olarak tarihin çöplüğüne atıldıklarına şahit olacağız.

Siyasal İslamcı hareket, kitlesini çekirdekten cumhuriyet düşmanı olarak yetiştirdi. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin vücuda bürünmüş hali olan Atatürk’ü de. “Düşmanına Benzemek” tabirini bu gerçekle birlikte okumamız, doğruya ulaşmamızı kolaylaştıracaktır. Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı’nın lideri olarak ortaya çıkmasında en önemli etken, şüphesiz ki Çanakkale’de gösterdiği kahramanlıklar, elde ettiği başarılardır. Kendini kanıtlamamış bir askerin, bir ulusun kaderini belirleyecek savaşta önderlik etmesi düşünülebilir mi? Atatürk Kurtuluş Savaşı öncesi rüştünü ismatlamıştı.

Bu bağlamda dün ve önceki gün söylenenleri tekrar gözden geçirelim. Ayhan Oğan ne demişti: “Erdoğan bu yeni devletin kurucu lideridir.” Gerçek Kurucu Lider’in özgeçmişi başarılarla, zaferlerle dolu olduğuna göre, imitasyon kurucu lidere de bir zafer gerekiyor. Gerçek Kurucu Lidere yolu açan Çanakkale ise; onun değersizleştirilmesi, yerine bir başka destanın(!) ikame ettirilmesi gerekiyor. İşte Oğan’a kızmış gibi yapan Erdoğan’ın, gerçekte bu sözlerden memnun olduğunun kanıtı, hemen akabinde yaptığı 15 Temmuz – 18 Mart kıyasıdır. Erdoğan, çevresindeki dalkavukların övgülerinden asla rahatsız değildir. Hatta o dalkavukça sözleri iltifat olarak da görmüyor. Aksine gerçeklerin dile getirilmesi olarak görüyor ve kendi sözleriyle onları tamamlıyor.

Tabi insan sormadan edemiyor. Dönemin en güçlü iki donanmasını, yok olma pahasına durduran şanlı bir orduyu, o ordunun yazdığı büyük destanı küçük görmek, nasıl bir aymazlıktır? Akif’in “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi!” diye övdüğü şehitleri, siyasi çıkar için yok saymak, nasıl bir insafsızlıktır? Şahsi ikbal, makam, her türlü manevi değerden üstün müdür?

Bu soruların cevabı gerçekten iç yakıcı…

Hani son dönemde cihad sözü de dillerinden düşmüyor ya; cihad konulu bir hadisle yazımı sonlandırayım.

“En büyük cihad, nefisle yapılan cihaddır.”