Enerji tasarrufu içerikli kamu spotlarına mutlaka denk gelmişsinizdir. Açık bırakılan lambaların, sürekli çalıştırılan televizyonların, damlatan muslukların ülke ekonomisine ne denli büyük zararlar verdiği anlatılır. Çok da doğrudur bu konuların insanlara anlatılması, bu enerji israfının önüne geçilmeye çalışılması. Bir de toplumsal enerjinin israf edilmesi var ki; o konu kimsenin umrunda değil. Hatta bu enerjinin israfına herkes bilerek, bilmeyerek destek oluyor.

Bu zaafın çok uzun zamandır farkında olan iktidar da biriken enerjiyi ufak müdahalelerle boşaltmayı başarıyor. Depremler ülkesi vatandaşı olarak, kimi jeolojik terimlere hakim olmak şansını (!) yakaldık. Fay hatlarında biriken stresin küçük depremlerle boşalması, büyük depremlerin ertelenemesine, ya da en azından şiddetinin azalmasına sebep olduğunu çok kez dinledik. Bu yorumu doğru kabul ederek konuşacak olursak; toplumsal enerjinin gereksiz hadiselerle, etkisiz mecralarda boşaltılması da hükümeti yıkacak dalgayı ertelemeye, ya da daha ehemmiyet arz eden meselelerde verilmesi gereken tepkinin şiddetini düşürüyor.

Başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin tepesindeki isimler kasıtlı olarak gündemi polemiklerle meşgul etmeyi seviyorlar. Öyle ki bu polemikler kamuoyunu kimi zaman haftalarca meşgul edebiliyor. Kamuoyu bu kör döğüşüyle meşgulken asıl yapmak istedikleri hamlelere yöneliyorlar. O hamleleri yaparken de bir kaç cılız ses dışında herhangi bir itiraz duyulmuyor.

Bu durumu anlamaya yarayacak iki kaba örnek vermek istiyorum.
Teşbihte hata olmaz…

Kapkaççı Taktiği: Kapkaççı çetesi “Tantanacılık” adı verilen bir taktik uygular. Çete üyesi bir kaç kişi kavga ediyormuş gibi görüntü verir. Yine bir kaç çete üyesi bu ciddi kavgayı ayırmaya çalışıyor rolünü üstlenirler. Avlarını da bir şekilde bu kargaşanın ortasına alırlar. Sonrasında o hengamede av tuzağa düşer, soygun gerçekleşir.

Mafya Taktiği: Uyuşturucu mafyası da “Küçük balık” taktiğini kullanır. Asıl geçirmesi gereken sevkiyatın üzerinden dikkati çekmek için küçük bir parti malı gözden çıkardığı bir elemanı vasıtasıyla önden gönderir. Sonra kendi elemanını ihbar eder, tüm dikkatler bu kurbana yönelmişken büyük sevkiyat gerçekleşir.

Başta da belirttiğim gibi teşbihte hata olmaz. Siyaset sahnesinde bu iki taktiğin de uyarlanmış versiyonlarını görebilmekteyiz. Bize düşen görev ne tantanacılığa alet olmak, ne de küçük balığa odaklanmak. Biz tantanacılar işe başladığı an hem kendimizi hem av olacakları olay mahallinden uzak tutmalıyız. Tantana bir süre sonra kendiliğinden sona erecektir. Keza küçük balığın yakalanmasını istemekle beraber, dikkatimizi büyük balıklardan da esirgememeliyiz.

Siverek’teki küçük balığın yakalanmasına taraftar olmakla beraber; büstünden daha önemli olmak üzere, Atatürk’ün manevi kişiliğine, bize bıraktığı emanete saldıran büyük balığı gözden kaçırmamalıyız.   Binali Yıldırım’ın duası için çıkarılan tantananın ortasında kalıp av olmamak durumundayız.

Kritik YAŞ toplantısı, FETÖ davaları, Ensar Vakfı’nın önünün her fırsatta açılması, Medeni Hukuk’ta geriye doğru gidiş emareleri, asıl odaklanılması gereken noktalardır. Her fırsatta millilikten, bütünlükten, iç ve dış tehditten bahseden AKP’nin, hala rövanşist duygularla hareket etme refleksiyle, yıldönümü kutlamalarını Sincan’a alması, Anıtkabir’de bir Fatiha okunması kadar gündeme gelmedi. Her konuda fikir beyan edebiliriz, bu en doğal hakkımız. Ama asıl ciddi meseleler dururken, olmadık meselelerle enerjimizi, zamanımızı harcamak israftan başka bir şey değildir.

Cumhuriyetin bize, enerjimize, beynimize ihtiyacı var…