Bugün bir bayram günü.  Adı sadece bayram olan bir gün aslında.  Pandemi sürecinin başından beri uyandığımız diğer günlerden çok da farkı olmayan bir gün.  Soluk, tatsız ve renksiz…  Uzaktaki yakınlarımızın akıllı telefonlar vasıtasıyla yalnızca sesini duyabildiğimiz, yüzlerini görebildiğimiz bir bayram günü…

Benim için diğer bayramlardan da farkı yok aslında.  Dile kolay yirmi iki yıldır gurbetteyim ve hemen her bayramım bu şekilde geçti.  O yüzden çocukken büyük coşkuyla karşıladığım, hatta arefe gecesini sabırsızlıktan uykusuz geçirdiğim bayramların aksine neredeyse çeyrek asırdır hüzünlü benim bayramlarım.  Elimden gelen yegâne şey olan “yazmak” sayesinde içimdeki hüzün bulutunu bir nebze olsun boşaltmak için oturdum çalışma masama.

Ben ile Biz’i yazayım istiyorum.  Biz’den mahrum kalınan bu bayramda.

“Biz” acaba kendimizi inandırdığımız kadar önemli mi “BEN”liğimiz için?

Ben’i Ben yapan Biz midir?

Ben’i tamamlayan Biz’in bir parçası olmak mıdır?

Biz var olsun diye Ben’i feda etmekten tereddüt etmez miyiz?

Soruları üzerine biraz kafa yoralım istiyorum.

Bu soruların cevabı bizi başlıktaki büyüktür işaretinin sağlamasına götürecek çünkü.  İddiam odur ki: istisnalar dışında başlıktaki tespit doğrudur.  İstisnaların gücü ise asla kaideleri bozmaya yetmez.

BİZ’in bu yazı özelinde ne olduğunu açarak başlayalım önce.  BİZ: kendimizi bir parçası olarak gördüğümüz bütünler silsilesi.  Bir tane BİZ yok yani.  Bu BİZ ailemiz de olabilir, sevgilimiz de…  İş yerimiz de olabilir, arkadaşlarımız da…  Bir siyasi teşekkül de olabilir, bir futbol takımı da…  O bakımdan alttaki soruları da tespitleri de hangi BİZ ‘e istersek uyarlayabiliriz.

*          *          *          *

Ailemizin her şeyde önce geldiğini söyleriz.  Oysa onlardan kendimize çok küçük bir haksızlık gördüğümüzde, bizi zerre sevmeyen insanlara göstermediğimiz tepkinin kat be katını gösteririz.  Hatta bunun haksızlık olmasına bile gerek yoktur.  Bu hiddetli tepki için BEN’in hoşlanmadığı bir hadisenin vuku bulması yeterlidir.  Bunu sevgi ve bağın gücüyle izah edenler olacaktır, aileye karşı şımarıklıkla açıklamaya çalışanlar da ama asıl sebep: BEN’in BİZ’den üstün olmasıdır.  Çünkü BİZ için BEN yutkunmuyorsa BİZ’i sandığı kadar önemsemiyordur.

Sırılsıklam aşık olan birine sorduğunuzda sevgilisi olmadan nefes dahi alamayacağından dem vurur.  Ama zamanla bu aşk yerini derin bir sevgiye bırakmaz, ya söner ya da bir alışkanlığa terk ederse çiftler arasındaki BEN savaşı daha çıplak gözle görülebilir.  O, aşkın en ateşli günlerinde dahi aslında bir BEN savaşı vardır.  Vardır da kalbin sesi bu savaşın seslerini bastırır.   Oysa aşkın en tutkulu döneminde dahi çiftler saçma sapan sebeplerle birbirini hırpalamaktan çekinmez.  Çünkü ne kadar inkar edilse de burada dahi önemli olan, öncelikli olan BEN’dir.  Onunla meydana getirilen BİZ’i değerli yapan da “O” değil, “BEN”dir.  O ve dolayısıyla “BİZ” Ben’i mutlu kıldığı sürece kıymetlidir.  BİZ, BEN’e iyi geldiği ölçüde gereklidir.  BİZ, BEN’in tatmin ettiği miktarda önemlidir.  Modern zamanda “trip” adını alan hoyratlığın özündeki gerçek budur.  Bu hoyratlığı frenleyense kaybetme korkusudur.  Zaten insanın içindeki şeytan da bu korkunun ortadan kalkmasını müteakip zincirlerinden sıyrılır.  “Ayrıldığımız an gerçek yüzünü gördüm” cümlesindeki gerçek yüz; artık kaybetme korkusundan kurtulmuş BEN’den başka bir şey değildir.

Yukarıda konu ettiğimiz BİZ’ler Maslow’un ihtiyaçlar listesinde üst sıralardaki ihtiyaçlara karşılık gelirken, arkadaşlık bağlamındaki BİZ Maslow’un piramidinde daha çok en alt basamak ile alakalıdır.  Arkadaşlık özelindeki BİZ; BEN’in maddi ve manevi ihtiyaçlarına yanıt verdiği ölçüde kıymetlidir, hatta vazgeçilmezdir.  Dostluğun önemine binaen edilen beylik sözlerin büyük çoğunluğunun en küçük çıkar ilişkisinde havada kaldığı defaatle gözlemlenmiş bir gerçekliktir.  İstenilen bir yardımın reddedilmesi, verilen sözün tutulmaması, aynı mevkiyi istemek, aynı kişiyi sevmek bu gerçekliğin ortaya çıkması için yeterli zemini oluşturacaktır.  Hatta tüm bu çatışmalardan muaf olmak kaydıyla, sadece birinin diğerinden daha iyi yaşam şartlarına sahip olması dahi gözlerdeki perdenin kalkmasına yetecektir.

Yani özetle fedakâr BEN profili aslında bir illüzyondan ibarettir.  Eğer sihirbazın elleri hızlı ve inandırma kabiliyeti yüksekse bu illüzyon hayli uzun süre başarıyla devam edebilir.  Bir ömür boyu dahi bu illüzyonun devam etme şansı vardır.

Yeter ki seyirci şapkadaki gizli bölmeyi görmesin…