AYNI FİLM, YENİ AKTÖRLER


Geçtiğimiz hafta yaşanan bazı gelişmeler iki gerçeği koydu:
1- Yaşanan hiçbir şeyden ders alınmadığı.
2- Daha büyük badirelerin yakın gelecekte bizi beklediği.

Bu düşünceye bizi sevk eden gelişmelere kısaca değinmek gerekirse:

*           *         *           *           *

Sakarya’ya Vali olarak atanan İrfan Balkanlıoğlu, valilik binasında tekbirlerle karşılanıp makamına oturtuldu. Bu görüntüler basına, bir dönüşümün meyvesi olarak sunuldu. Yükselen tepkiler sonrası ise Vali açıklama yapmak zorunda kaldı ve olayın 15 Temmuz gazilerinin o an yaşadıkları duygu yoğunluğuyla gerçekleştiğini söyledi. Bu durumu eleştirenlerin FETÖ’cü olduğunun da altını çizdi.

Vali, İsmail Ağa Cemaati ile olan bağlantısı hakkındaki iddialara ise herhangi bir cevap vermedi. Yine basında yer alan cüppeli, sarıklı altı kişi ile valilikte verdiği poz için “Onlardan biri şehit babasıydı” demekle yetindi.

FETÖ’den boşalan kadroların –ki o konuda da müthiş şüpheler söz konusu- yeni ve daha tehlikeli yapılarla doldurulduğu iddiaları artık sır değil. Turgut Özal’dan bu yana kademe kademe yükselişini sürdüren Nakşibendi Tarikatı için artık iktidara kök salma dönemi yaşanıyor. Durum o denli ciddi ki; mesele Nakşibendiliğin iktidarı ele geçirip geçirememesini aşıp, hangi Nakşibendi kolunun ipleri elinde tutacağı tartışmasına evrildi.

İsmailağacılar mı, Menzilciler mi?

*           *           *           *             *

Fethullan Gülen, bir Mısır gazetesine verdiği röportajda hareketinin büyük bir komploya kurban kurban gittiğini, darbeyle alakaları olmadığını açıkladı. Darbeye yeltenenlerin ise muhtemelen laik/ulusalcı kesim olduğunu düşündüğünü söyledi. Bu açıklamaları sürpriz sayılmazdı, keza Gülen en başından beri darbe ile bağlantısını inkar eden bir tutum sergiliyordu. İşin ilgi çeken tarafı Gülen’in bu açıklamları sonrası, benzer argümanların bazı yandaş yayın organları ve yandaş yazarlar tarafından da dile getirilmeleri oldu. Yaklaşan YAŞ öncesi bu söylemler orduda yeni bir tasfiye sürecinin başlayacağının sinyalini veriyor gibi. FETÖ’cü darbeye karşı, hayatlarını ortaya koyarak mücadele eden ve bertaraf edilmesinde büyük pay sahibi olan askerlere yönelik tasfiye ne ve kimin için yapılacak?

FETÖ’nün sözcülüğünü yapan, Erdoğan’a tehditleriyle sürekli gündeme gelen Michael Rubin’in de son yazılarında bu konuya değinmesi şaşırtıcı değildir. FETÖ’cü çevrede de, diğer tarikat/cemaat çevrelerinde de beklenti, TSK’dan kurucu değerlere bağlı subayların tamamen arındırılmasıdır. Bu arındırma sonrasında doğacak boşluk muhakkak ki bu çevrelere yarayacaktır. FETÖ’nün uyuyan hücreleri yeni bir fırsatı kollayacak, diğer tarikat ve cemaatler ise dönüştürülen devletin silahlı kuvvetlerini tahakkümleri altına almayı hedefleyeceklerdir.

15 Temmuz’un üzerinden henüz bir yıl geçti. Olay hali hazırda sıcaklığını koruyorken, yeni ve daha büyük belalara gebe bu gelişmelere yol vermek için, ciddi manada çıldırmış olmak gerekir. Bahsi geçen cemaatlerle kıyaslandığında FETÖ oldukça naif kalacaktır. Mensubu oldukları cemaat/tarikatlerin yönetimini ele geçirmek için, camilerde birbirlerini zehirleyerek, bıçaklayarak, linç ederek öldüren yapılar bunlar. Bu yapıların TSK’da ipleri ele aldıklarını düşünmek bile dehşet verici.

*           *           *           *             *

Son olarak da önemsiz gibi sunulan ama alt metinde verdiği mesajla gayet de önemli olan iki hadiseye değinmek istiyorum.

Birincisi, 28 Şubat sürecinin meşhur ismi Merve Kavakçı’nın Malezya’ya Büyükelçi olarak atanması meselesi. Bu tamamen rövanşist bir hamle. 28 Şubat ve zihniyetinin artık mağlup edildiğinin ilanı için atılmış bir adım. Son bir yıl içinde yüzlerce insanın; ağabeyi, kardeşi, oğlu FETÖ ile bağlantılı olduğu için işinden, özgürlüğünden edildiğine şahit olduk. Suçun bireysel olduğuna inandığımızı baştan not düşelim. Ve fakat diğer insanlar bu gerekçeyle işlerinden edilirken, kocasının FETÖ bağlantısı aşikar olan Kavakçı’nın büyükelçi olarak atanmış olması, başlı başına çelişkidir.

İkincisi ise müftülere nikah kıyma yetkisinin verilmesi meselesi. Nagehan Alçı gibi her devrin kalemi tipler, bu konuda da hemen “Ne var canım ha nikah memuru, ha müftü?” pozisyonunu aldılar. Ama iş o kadar da basit değil. Resmi nikah şartlarında açılacak gedik zamanla büyüyecek; toplumsal kutuplaşma, çok eşlilik, pedofili evlilikleri gibi ciddi toplumsal sorunları beraberinde getirecektir.

*           *           *           *             *

Sık sık birlik ve beraberlikten bahseden iktidarın, kurucu değerlerle kavgası sürdükçe, bu birliğin sağlanması hayalden de ötedir. Tüm dünyanın kritik bir dönemeçten geçtiği bu günlerde, direksiyonumuzda böylesine sorunlu bir kafanın bulunması ülke adına büyük talihsizlikdir. İç ve dış tehditlerin ayyuka çıktığı bu dönemi nasıl atlatacağız, hep birlikte yaşayıp göreceğiz…

Tanrı Türk’e yar olsun.