İlber Hoca’nın içten tepkisi kimi çevrelerce yadırgandı. Hem “Azeri diye bir millet yoktur.” söylemi, hem Stalin’e hıyar demesi hazmedilemedi. Kendilerini bilimden, tarihten, gerçeklikten tamamen soyutlamış bu çevrelerin hezeyanlarına alıştık artık.
Bunların saplantıları ideolojilerinden de öte, bunların derdi Türklük çünkü.

*       *       *       *       *

Bilinen adıyla Joseph Stalin, gerçek adıyla Yosif Çugaşvili; bugün Gürcistan sınırları içerisinde yer alan, Gori’de dünyaya geldi. Ayakkabı ustası olan babası alkole olan düşkünlüğü sebebiyle evi terk ettiği için, annesi onu tek başına büyütmek zorunda kaldı. Dindar bir kadın olan annesi Ekaterina oğlunu, kocasının tüm itirazlarına rağmen Papaz Okulu’na kaydettirdi. İlk yıllarda okulda hayli başarı gösteren Yosif, Bolşeviklerile tanıştıktan sonra okuldan soğudu. Çıkardığı bir isyan neticesinde de okulla ilişiği kesildi. Annesinin “Oğlum asilik yapmayı bırak, sen koca Nikolay’ı nasıl yenersin?” şeklindeki uyarılarına kulak asmadan yoluna devam etti. Bu yol onu Çar’ı (Nikolay II) devirip iktidara geçen kadroya taşıyacaktı.

Stalin devrimi başarıya ulaştırmak adına her yola başvurdu. Tam bir eylem adamıydı. Grevler, boykotlar, mitingler, banka soygunu ve cinayetler. “Halkın iktidarı” için her yolu mübah görüyordu. “Devrim bir seldi ve karşısında duran herkesi süpürecekti.”
1917’de Pravda’nın başına geçti. 1922 yılında ise şansının da yardımıyla SSCB Komünist Parti Genel Sekreterliği’ne seçildi. Şanslıydı çünkü bu görev, ondan önce Troçki’ye teklif edilmiş, Troçki ise görevi lüzumsuz addedip kabul etmemişti. Lenin’in “Cumhuriyetler Birliği” olarak tasarladığı devletin “Rusya Federe Sosyalist Cumhuriyeti” olması gerektiğini savundu. Lenin Rus olduğu halde, Rus üst kimliği savunusunu Gürcü Stalin yaptı.

1924 yılında Lenin’in ölümüyle genç SSCB lidersiz kaldı. 2 yıl yönetim kollektif şekilde yürütüldü. 1927 yılında ise Stalin ipleri eline almayı başardı. Hemen akabinde en büyük rakip olarak gördüğü Troçki’yi sürgüne gönderdi. İlerleyen dönemde de öldürttü.

*       *       *       *       *

İktidarı estireceği fırtınayı şu konuşması özetliyor:
“Bize çok çalışmak lazım! Evet, çalışmak, gevezelik etmek değil, esnemek, homurdanmak değil. Planlı, disiplinli çalışmak. Kapitalist ülkelerin seviyesini yakalamak, sonra da onları geçmek için çok çalışmak!”

Stalin’in hedefi hem tarımda, hem de sanayide büyük bir atılımdı. Köylüleri tembellikle suçlayan Stalin, daha fazla üretim yapılması direktifi verdi. Kolhozlar, kendilerinden istenen miktarda ürünü vermekle mükelleftiler. Buna direnen, baskıya karşı çıkan herkes ağır bedeller ödedi. En ağır bedeli ödemek Ukrayna’ya düştü. Bugün “Holodomor” olarak anılan kıyımda 8 Milyonu aşkın Ukraynalı açlık ve hastalık sebebiyle hayatını kaybetti. Aynı dönemde Kazakların ödediği bedel nüfuslarının %40’ını kaybetmek oldu. 1,5 Milyon Kazak hayatını kaybetti, ya da ülkeyi terk etti. Stalin’e göre bu katliamlar doğaldı.   Çünkü bu direnişe katılanlar, kapitalistlerin uşaklığını yapanlardı, Sosyalizmi içerden yıkmaya çalışan hainlerdi, açlık içinde ölmeyi hak ediyorlardı.

Bunun yanında “Ağır Sanayi Hamlesi” olarak adlandırılan kalkınma hamlesi meyvesini verdi. Sanayi gelirleri devrim öncesine oranla %1200 arttı. Kaçınılması mümkün görünmeyen savaş öncesinde bu durum Stalin için sevindirici bir gelişmeydi.

Ağır Sanayi hamlesini “Büyük Temizlik” takip etti. Stalin kendisini iktidara taşıyan, Komünist Parti’deki üst düzey “yoldaşları” da dahil binlerce kişiyi; hapis, sürgün ve idam ile saf dışında bıraktı. Büyük Temizlik sonunda hayatını kaybedenlerin sayısı 1,5 milyonu aştı.. 2. Dünya Savaşı arefesinde artık tek hakimdi.

Ülke içinde demir yumruğunu hissettiren Stalin, başka milletlere karşı daha acımasız tutum sergilemekten geri durmadı. Almanya’ya karşı savaşa girmeden hemen önce, tarihe Katyn Katliamı olarak geçen hadiseye imza attı. Esir alınan 25,000’e yakın silahsız Polonyalı, Katyn Ormanı’nda, bizzat Stalin’in emriyle infaz edildi. Toplu mezar Polonya’nın Nazi işgali sırasında yapılan tren yolu inşaatı vesilesiyle ortaya çıktı.

Kızıl Ordu mensuplarının savaş boyunca işledikleri savaş suçlarının haddi hesabı yoktur. Almanlara karşı üstünlüğü ele geçirdikten sonra Nazilerin uyguladığı şiddete misliyle karşılık verdiler. Buna ek olarak ele geçirdikleri topraklarda onbinlerce kadının ırzına geçtiler.   Bu tecavüzlerden daha vahim olansa Stalin’in toplu ve sistematik tecavüzleri haklı gören “Binlerce kilometre yol katetmiş, kan ve ateşin içinden ilerleyen bir askerin bir kadınla biraz eğlenmesinde ne var?” sözüdür.

Savaşta üstünlüğü ele geçirdikten sonra “Demir Yumruğu”nu tüm şiddetiyle Türk Yurtları’nda hissettirmeye başladı Stalin. 1944 yılında Kırım Tatarları için sürgün kararı aldı. Karara gerekçe olarak Kırım Tatarlarının Nazilerle işbirliği yapmasını gösterdi. Sürgünler sonucunda 200,000’e yakın Kırımlı hayatını kaybetti.

Aynı yıl bir başka sürgün kararı da Ahıska Türkleri için alındı. Kırım Tatarları için isnat edilen suç, yani Nazilerle işbirliği Ahıskalılar için söz konusu bile değildi. Gerekçe komikti:” Türkiye sınırında yer almaları sbebiyle güvenlik sorunu teşkil ediyorlar.“ İki saat içinde 200 köyde yaşayan, kadın ve çocuklardan oluşan onbinlerce Ahıska Türk’ü hayvan vagonlarına doldurulup Orta Asya’ya götürüldü. Sürgün sebebiyle 20,000 Ahıskalı hayatını kaybetti.

*       *       *       *      

Yukarıda saydıklarım Stalin’in yaşamının yalnızca bir makaleye sığabilecek kısmı. Daha fazlasını öğrenmek için bol bol okuma yapmak lazım. Bir ufak parantez de Stalin’in Türklere ve Türkiye’ye yönelik siyasetine açarak, yazımı tamamlayayım.

Stalin’in Türkiye’ye yönelik toprak talebi için “Böyle bir şey yok, tamamen ABD propagandası!” savı çok işlendi. En yakınındaki isim, Vyaçeslav Molotov bakın anılarında ne diyor:

-“Boğazların denetimini Türklerle birlikte yapmamız gerektiğine inanıyordum.”

-“Boğazlar SSCB ve Türkiye’nin kontrolünde olmalıydı. Bu başarılamadı, Karadeniz’den çıkış kapısıydı. Çanakkale’ye girebilseydik her şey farklı olurdu.”

-“Kars’ı Gürcüleri, Ağrı’yı da Ermenileri gerekçe göstererek almak istiyorduk.”

*       *       *       *       *

İlber Hoca’nın “Stalin denen hıyar sözünü öylesine söylemediğini, sanıyorum daha iyi anlamışsınızdır. Stalin, eli kanlı bir diktatördür! Stalin, Emperyalizme, Kapitalizme ve her türlü sömürüye karşı olduğunu iddia ettiği halde; Asya’da Rus Emperyalizminin baş aktörlüğünü yapmıştır. Bunu salt ekonomik bir sömürü olarak değil; kültür emperyalizmi boyutuyla da icra etmiştir.

Mihail Pavlovic eliyle, kardeş toplumlar birbirlerine yabancılaştırılmış, hepsine ayrı ayrı Milli kültürler inşa edilmeye çalışılmıştır. “Şark Milletleri Kurultayı” adındaki tiyatro, Rus kültür emperyalizmine uygun zemini oluşturmak için yapılmıştır. Hocanın vurguladığı işte bu hıyarlıktır.

Zerre onurunuz varsa “Azeri” sözü için sergilediğiniz titizliği Stalin’in katliamları için de sergilersiniz…

Mahir ŞANLI

Kaynakça:
Simon Sebag Montefiore – Genç Stalin
Ekaterina Geladze – Oğlum Stalin
Felix Çuyev – Molotov Anlatıyor
Ş.S. Aydemir – Suyu Arayan Adam
Halit Kakınç – Sultangaliyev ve Milli Komünizm

Yunus Zeyrek – Dünden Bugüne Ahıska Türklü