Eren’in sosyal medya hesabından yaptığı “Biri de çıkıp demiyor ki: Eren iyi ki varsın.” paylaşımı, şehadetinden sonra insanımızın yüreğine bir hançer gibi saplandı. #iyikivarsınEren başlığı altında binlerce paylaşım yapıldı. Maalesef bir kıymetlimizin daha değerini, onu kaybettikten sonra anladık…

Son 3 günün acı tablosu:
10 Ağustos Bingöl/Genç 1 şehit, 1 yaralı.
11 Ağustos Tunceli 1 şehit, 2 yaralı.
11 Ağustos Maçka 2 şehit, 1 yaralı.
12 Ağustos Batman 2 şehit, 1 yaralı.
Toplamda 6 Şehit, 5 Gazi.

Son 3 gün verilen kayıplara baktığımızda dahi silahlı kuvvetlerimizin, askeri ve polisiyle terör örgütüne karşı nasıl bir mücadele verdiğini görmek mümkün. Ama unutulmamalı ki; artık içerde ve dışarda kök salmış, çok başlı ve çok yönlü bir kimliğe bürünmüş, PKK terör örgütüne karşı yalnız silahla mücadele etmek yetmez. Hükümeti, bürokrasisi, medyası ve STK’sıyla tek bir cephe olmadan başarıya ulaşmak güç. Siyasi partiler, Medya kuruluşları, STK’lar her konuda ayrı düşünebilirler ama 40 yıldır oluk oluk kan döken; asker, polis, korucu, öğretmen, işçi, mühendis, çoban ayırt etmeksizin cana kıyan bu cinayet şebekesine karşı birleşmek zorundadırlar.

Geçtiğimiz hafta yukarıda saydığım olaylardan önce Hakkari Şemdinli’de, genç bir polis memuru şehit düşmüştü: Erhan Konuk.

Ama ülke gündemine bu şehadet haberi değil, o saldırı sonrası gerçekleştirilen arama tarama faaliyetlerinde “işkence” yapıldığı iddiası oturdu. Bir güvenlik görevlisinin “insanlık suçu” kapsamına giren işkenceyi uyguladığı sabitse elbette gerekli işlem yapılır. Ancak kamuoyunda belli bir etkiye sahip kişi ve kurumlar, tedavi için sağlık ocağında bulunduğu sonradan açığa çıkan, yaşlı bir kadının fotoğrafını servis edip: “İşkenceye maruz kalan yaşlı kadın” duyarına oynuyorsa orada durmak lazım. Bunun, kötü muameleyi sorgulamak için değil, güvenlik güçlerimizin yıpratılmasına yönelik bir kara propaganda olduğu aşikardır.

Bu kara propaganda silahlı kuvvetlerin önce kamuoyu desteğinden, ardından siyasi iradenin son 2 yıldır “lütfen” sunduğu destekten mahrum kalmasını sağlamaya yöneliktir. HDP başta olmak üzere, bu görevi gönüllü olarak yürüten kişi ve kuruluşların mevcudiyeti kara propagandayı başarıya ulaştıran unsurlardır. Bizim görevimiz de bu kara propagandaları gerçekleri anlatarak boşa çıkarmaktır.

Kara propagandaya Eren’imizin şehadeti sonrası da üstü örtülü olarak devam edildi.
“O gencin çatışma alanında olması ihmaldir, sorumlular hesap vermeli.”
“Akan kan dursun, gençlerimiz ölmesin.”
“Devlet bu gencin ölümünde kabahatlidir, sorumlular hesap vermeli.”
“Kimse de demiyor ki o gencin çatışma alanında ne işi var?”

Çatışma alanı dedikleri yer Eren’in köyüydü. “Ne işi var?” dedikleri yer Eren’in doğup büyüdüğü, oynadığı, güldüğü, ağladığı, çalıştığı, yorulduğu; yani kısaca yaşadığı yerdi. İşlediği her cinayette PKK’yı bir şekilde aklamayı başaran “utangaç PKK’lı” güruh, bu cinayetin savunulacak bir yanını bulamayınca işi ihmal üzerinden yine devlete yıkmayı uygun görmüş. Öyle ki sosyal medya fenomenlerinden, milletvekillerine, STK’larına kadar aynı kelimeler, aynı söylemler.

PKK kendisini “kürt özgürlük hareketi” tanımlıyor, açılımı “Kürdistan İşçi Partisi”. Bu örgüt etnik temelli bir silahlı mücadele veriyor, terörü de bu silahlı eylemin en etkili enstrümanı olarak kullanıyor. Bu mücadelesine uluslararası destek bulabilmek için kendisini kimi zaman sosyalist, kimi zaman feminist, kimi zaman ideolojik tanımlamalardna kaçınarak “enternasyonalist bir cephe birliği” maskelerinin ardına gizliyor. Etnik bir mücadele yürütmediğini söyleyen örgütün, Suriye’de etnik temizlik yaptığını bizzat uluslararası örgütler dile getirdi. Nüfus dairlerini yakarak, tapu ve sicil kayıtlarını yok ederek aklınca “4000 yıllık kürt toprağı” inşa ediyor.

“Etnik bir amaç gütmeyen” PKK; Zazaları, Ezidileri “Kürt halkları” potasında eritmeyi kısmi olarak başardı. Şimdi de Ermenilerle ve Pontusçularla bir “Düşmanımın düşmanı dostumdur” birlikteliğine oynunuyor. Sanatçı kılıklı Pontosçular eliyle Karadeniz’de de uygun zemini oluşturmaya çalışıyor. Ama yanlış hesap Maçka’dan dönecek…

İşte başlıkta kullandığım söz burada anlam kazanıyor. “İyi ki Erenler var!”
O Erenler var olduğu sürece de; ne Pontos artıkları, ne de onlar eliyle Karadeniz’de hakimiyet kuracağını düşünen kürtçü terör örgütü, kazanamayacak!

Nice Erenlerin kanıyla boyanmış o al bayrak asla inmeyecek…

Mahir Şanlı