Kuzey Irak 25 Eylül’de sandığa gidecek. Yapılacak referandum “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi” olarak anılan bölgenin bağımsızlığı adına atılmış, çok ciddi bir adım olacak. Daha önce “Komşu devletlerin toprak bütünlüğü” vurgusunun altını defalarca çizmiş olan Türkiye, bu ciddi gelişmeyi oldukça hafif açıklamalarla geçiştirdi. Acaba Türkiye’yi yönetenler bu gelişmenin ne denli ciddi olduğunun mu farkında değiller; yoksa tam aksine, farkındalar ve bu gelişmeyi perde arkasından destekliyorlar mı?

Yukarıda sorduğumuz sorunun cevabı ikinci şıksa; yani Erdoğan, sık sık “Kardeşim” diyerek andığı Mesud Barzani’yi bu cüretkar hamlesinde destekliyorsa, bir başka soru aklımıza geliyor: “Türkiye, kendi toprak bütünlüğüne de zarar verebilecek bu gelişmeyi neden destekliyor?”

Hele ki Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde, PYD’nin elde ettiği her kazanımdan sonra sertliğin dozunu artıran hamlelerini düşününce, bu soru daha bir kafa kurcalıyor. “Kürt koridoru” olarak tarif edilen bölgenin batı ucuna olanca sertlikte tepki gösterilirken, doğu ucunu şekillendirmeye yönelik hamleler neden tepkisiz kalıyor. Erdoğan’ın, ya da hükümet sözcülerinin “Bölge barışına herhangi bir katkısının olmayacağını ön gördüğümüz bu hamleden vazgeçileceğini umuyoruz” tarzı açıklamaları tepki değildir. Olsa olsa ricadır, temennidir, beklentidir. Ama net bir karşı duruş değildir.

Eğer üstü örtülü bir destek varsa, bunun ABD dayatması dışındaki tek nedeni; muhtemelen Irak’tan kopan parçanın zamanla Türkiye’ye katılacağının hayalini görüyor olmaktır. Yanlış hesap Bağdat’tan döner sözü coğrafi açıdan tam da buraya uyuyor. Bu yanlış hesaptır, saflıktır, tarih bilmemezliktir. “Babadan oğula nesil” Barzanilerin, on yıllardır ilmek ilmek ördükleri “Büyük Kürdistan” hayalinden vazgeçeceklerini düşünmek, gafletten ötedir; dalalettir, hatta hıyanettir.

Rusların, İran’dan çekilirken Urumiye Gölü’nün güneyinde, Mahabad kasabasında kurduğu “Kürt Halk Cumhuriyeti” adında küçük devletçiği hatırlamak; bu devletin kuruluşunda Mustafa Barzani’nin rolü üzerine düşünmek gerekir. 1961’de Bağdat’a karşı ayaklanan; bu ayaklanmaya paralel olarak 1963’te İstanbul’da “Türkiye Kürt Öğrenci Derneği”ni, 1965’te illegal “Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi” ni kurdurtacak kadar planlı çalışan Barzanileri hafife almak ahmaklıktır.

Bugün Türkiye’de, Barzani’nin güdümünde olan onlarca STK bulunuyor. Bunların en bilineni, partileşme sürecinde bulunan “KDP Birlik İnsiyatifi”. Referandum sebebiyle erteledikleri parti başvurusunun tarihini daha önce 11 Temmuz olarak belirlemişlerdi. Yani illegal olarak faaliyet gösteren 1965’teki TKDP’nin kuruluş yıldönümü. Kendisine tarihi bir rol biçen, kürtlerin bulunduğu her yerde aktif rol üstlenen Barzanileri kolay lokma görmek, yukarıda da belirttiğim üzere hatadan ötedir.

Barzanilere ait TV kanalı her gün hava durumunu Türkiye topraklarının neredeyse yarısını kendi sınırlarında göstererek olarak sunuyor. Bunun iyi niyetle bağdaşır bir tarafı var mıdır? Bu topraklar üzerindeki arzu ve iddiaları da yeni değil. Örneğin Mustafa Barzani 1966 yılında İtalya’nın, Rai kanalında çıkan açıklamalrına bakalım: “Öncelikli hedefimiz özerklik; kürtlere ait okullar, üniversiteler, radyo ve gazeteler olsun istiyoruz. Kendi parlamentomuzu, bunun yanında merkezi hükümette de temsil hakkı istiyoruz. Bu yolun sonu; yalnız Kürtlerden müteşekkil bir ordu ve bağımsız Kürt Cumhuriyeti çatısı altında birleşmek olacaktır.”

Bu sözleri bir de çözüm sürecinde AKP-HDP arasında yapılan pazarlıklarda konuşulanları hatırlayarak tekrar okuyunuz. “Anadilde eğitim, Kürt enstitüleri, Kürtçe Tv, il ve ilçe adlarının Kürtçeleştirilmesi” ve bunların yanında HDP’nin ısrarla talep ettiği “Öz Savunma”. Barzani’nin “yalnız Kürtlerden müteşekkil ordu” dediğiyle HDP ile AKP arasında pazarlık konusu olan “Öz Savunma” aynı şeydi.

Erdoğan ve Hükümet sözcülerinden gelen açıklamalara cevaben ne diyor Mesud Barzani: “Kerkük bizim için her şeyden önemlidir. Kimlik konusunda müsamaha göstermeyeceğiz. Tüm dünya şunu bilsin ki; son bir Kürt kalıncaya dek Kerkük başkasının olmayacak…”

Daha dün “Bizim muhatabımız kabile reisi değildir” diyerek hiçe saydığınız kişiyi bugün rica minnetle kararından vaz geçirmeye çalışıyorsunuz. Sınır güvenliğinin, toprak bütünlüğünün, ülke çıkarlarının rica ile minnet ile savunulduğu nerede görülmüş? Ha derdiniz toprak bütünlüğü değil, kurulacak Kürdistan’ın rejim tercihiyse onu da açık açık dile getirin. “Pkk Kürdistanı’na karşıyız ama bir Barzani Kürdistanı’na razıyız” deyiniz. Deyiniz ki millet de gördüğü büyük devlet, dünya lideri hülyasından uyansın…

Mahir ŞANLI