Yine “Millet olarak birlik ve beraberlik içinde” olmamız gereken günlerdeyiz. “ABD, Türkiye’ye karşı büyük bir komplo kurdu, biz bu komploya karşı tek ses olmalıyız.” Oyun hep bu şekilde kurgulandığı için biz hep hükümetin arkasında saf tutmalıyız. Yoksa ne mi olur? Bir anda “ABD uşağı, dış mihrakların uzantısı, faiz lobisinin piyonu, Fetö ve Pkk ile kol kola” tarzında suçlamalara maruz kalabiliriz. O yüzden değerli hükümetimiz ve onun geçmiş ve mevcut üyelerini koşulsuz desteklemek ve savunmak zorundayız.

Mesela hükümetimiz ve onun çok değerli üyeleri FETÖ yapılanmasına ne isterse verebilirler. Onlar yargıyı ele geçirebilsin diye referandum yapabilir, hatta referandum kazanıldıktan sonra balkon konuşmasında onlara teşekkür de edebilirler.   Üstüne biz, bu referanduma karşı çıktığımız, hayır dediğimiz için “vesayetçi” de olabiliriz.

Mesela hükümetimiz ve yine onun çok kıymetli üyeleri FETÖ’cü yargı mensuplarının ürettiği sahte delillerle TSK’ya komplo kurulmasını destekleyebilirler. “Bu mahkemenin savcısı” da olabilirler. Bu davalar neticesinde vatansever subayları ordudan da atabilirler. Çalıntı sorularla askeri okullara soktukları FETÖ’cü subayların kendilerine darbeye yeltenmelerine dahi sebep olabilirler. Ama biz o mahkemelere karşı çıkarken de darbeciyizdir, 15 Temmuz sonrası da. Çünkü bizler “Milli İrade” nin düşmanlarıyızdır.

Mesela hükümetimiz ve onun çok çok kıymetli üyeleri PKK ile masaya oturabilirler. Onların şehirleri cephaneliğe çevirmesini seyredebilir, onlara karşı operasyon yapmaya yeltenenleri cezalandırabilirler. Biz bu duruma karşı çıkar: “Terör örgütüyle masaya oturulmaz!” dersek eğer “Kandan beselenen!” durumuna düşebiliriz. Ki yine biz başkanlık referandumunda “Evet” demediğimiz için Pkk ile aynı safta da görülebiliriz. Bunlar gayet olağan şeyler.

Çok kıymetli hükümetimiz tarafından beslenen “Araştırmacı/yazar/tarihçi” kisveli vatan hainleri, devletin kurucusuna aleni hakaretler etmekte özgürdürler. Ama nedense devleti temsil yalnız ve yalnız Reis-i Cumhurumuz söz konusuyken akla gelir. Bir tek o eleştirilemez, ona söz edilemez. Yoksa devletin itibarı zedelenir.

Devlet sırrı dediğimiz olgu da belli durumlar için söz konusudur mesela. Kırmızı et ticaretinde dahi “Devlet sırrı” demirden bir perde gibi karşımıza çekilirken, Kozmik Oda’daki bilgiler devlet sırrı kapsamına girmeye layık görülmez. FETÖ’cü hainlerin o bilgilere ulaşmasında, o bilgileri düşman askerlerine taşımasında beis görülmez.

Bu tezatlar silsilesini bırakın bir köşe yazısına, bir kitaba dahi sığdırmak zor.

Evet! Millet olarak yine birlik beraberlik içinde, bakanların aldığı rüşvetleri, ortada dönen korkunç rakamları görmezden gelmek durumundayız. “Büyük Oyun”u gördük çünkü biz, bozacağız!

“Dış güçlerin müdahelesi” konusunda duyarlı olanların bizi dış müdaheleye açık getirenler konusunda sessiklerini de hoş görelim. Yoksa NATO’ya hizmet etmiş oluruz…

Denklemi böyle oluşturduktan, oyunu böyle kurduktan sonra haksız çıkmalarına imkan var mı? Her türlü suçu işledikten sonra “Batı bizi devirmek istiyor” diyerek halkın arkasına sığınmak mıdır siyaset?

Haydi onları anladık, suçlarını örtmek için bu yola başvuruyorlar. Peki ya kendisini “Milliyetçi, Ulusalcı” olarak tanımlayanların her yanlışı cansiparane şekilde savunmasına ne demeli?

Vatanseverlik yenen haltları örtmek değil, o haltlar yenilirlen “TEOMAN” olup karşılarında dikilmektir…